Faaliyetlerimiz

İstanbul Hukuk Bürosu

İstanbul‘da faaliyet gösteren Akkaş Hukuk ve Avukatlık Bürosu İstanbul Hukuk Bürosu olarak çeyrek asırlık hukuki tecrübesi ve başarılarıyla 1992 yılından beri İstanbul’da çalışmalarına devam etmektedir. Avukatlarımız hukuki tecrübelerini ve çözüm bulma yeteneklerini birleştirerek daha çok çalışmanın hukuk büromuzu ve müvekkillerimizi daha da ileriye götüreceğinin bilincindedirler. İstanbul Barosuna kayıtlı arabulucu avukat Selçuk Akkaş tarafından kurulan Akkaş Hukuk Bürosu avukatları, müvekkillerle birebir görüşerek çeyrek asırlık tecrübeleri ile en etkin çözüm yollarını bulurlar.

Hukuk Büromuzda çalışan avukatlar, müvekkillerimizin hukuki işlerine, hızlı ve etkili sonuç verecek çözüm önerileri sunmak için bütün deneyimlerini kullanırlar. Hukuk büromuz, birlikte çalıştığı diğer illerdeki hukuk büroları vasıtasıyla, müvekkillerin Türkiye’nin her tarafındaki avukat ihtiyacına cevap verebilmektedir. Avukatlarımız; boşanma avukatı olarak anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarına yönelik ve tazminat, nafaka, velayet, mal rejiminin tasfiyesi konuları dahil olmak üzere her türlü konuda hukuki danışmanlık vermekte, ceza avukatı olarak gerçek ve tüzel kişilere yönelik her türlü suç isnadı, cezai şikayet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadır.

Hukuk Büromuz; inşaat hukuku, kentsel dönüşüm hukuku, gayrimenkul hukuku ve kira hukuku ile ilgili olarak kat karşılığı inşaat sözleşmeleri hazırlanması, tapu tesis, iptal, tescil davaları açılması ve takibi, imar mevzuatına uyum, gerekli izin ve ruhsatların alınması ile yönetim planlarının geliştirilmesi ve kira sözleşmelerinin düzenlenmesi dâhil gayrimenkulün geliştirilmesine ve binanın riskli olup olmadığının tespiti, kat malikleri toplantılarına katılım, müteahhit ile görüşme ve riskli yapının boşaltılmasına ilişkin tüm hizmetleri sağlamaktadır.

İstanbul Hukuk Bürosuyuz

İcra avukatı ekibimiz müvekkillerimize alacak tahsili, haciz, satış ve alacak takibi konularında her türlü hizmeti vermektedir. Marka avukatı ve patent avukatı kadromuz fikri mülkiyet avukatı olarak fikri ve sınai hakların tescili, koruması ve devamı konusunda gerekli bütün hukuki hizmetleri sunmaktadır. İş hukuku avukatı kadromuz işçi ve işveren arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi, hizmet sözleşmelerinin hazırlanması, işe alma ve işten çıkarmaya ilişkin usullerin oluşturulması, işçi ve işveren arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesi ve iş hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık ve danışmanlık yapmaktadır.

Miras avukatı kadromuz vasiyetname ve miras sözleşmelerinin düzenlenmesi, veraset ve intikal işlemlerinin yürütülmesi, mirasın reddi, tasarrufların iptali, tereke tespiti, izale-i şüyuu, ecri misil ve benzer diğer miras uyuşmazlık ve davalarına ilişkin temsil ve danışmanlık hizmetleri yapmaktadır.

Avukatlarımız sağlık hukuku avukatı olarak malpraktis, personelinin tıbbi hatalarından doğacak sorumluluk, hasta ve hekim hakları, özel sağlık kuruluşları yönetimi ile sağlık kuruluşları ve çalışanlarına yönelik kurumsal ve mesleki sorumluluk sigortaları hususlarında danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir.

Avukatlarımız; sigorta avukatı, tüketici hakları avukatı, oturma ve çalışma izni avukatı ve tahkim avukatı olarak danışmanlık ve avukatlık hizmetleriyle müvekkillerimizi temsil etmekte, hukuki ihtiyaçları ve sorunları doğrultusunda müvekkillerimize en sağlıklı çözümleri sunmaktadırlar.

İstanbul Hukuk Bürosu

Boşanma Hukuku Avukatı

Boşanma avukatı ekibimiz boşanma hukuku konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler. Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesi demektir. Bunun için de boşanma davası açmadan önce veya dava sırasında uzman boşanma avukatı nezaretinde boşanmanın planlanması ve neticelendirilmesi gerekir.

Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161-166’ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yargıtay kararlarında da görüleceği üzere; özel boşanma sebepleri olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı sayılmıştır. Genel boşanma sebepleri olarak ise; evlilik birliğinin sarsılması şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma eşlerin anlaşarak boşanmaları; anlaşmalı boşanma davası , bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri olan fiili ayrılık sayılmaktadır.

Miras Hukuku Avukatı

Miras hukuku; gerçek bir kişinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi durumunda, onun mirasının kimlere, hangi oranda ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk kurallarından meydana gelen özel hukuk dalını ifade etmektedir.

Miras hukukunda; ölümü sonrasında kendisinin hukuki ilişkilerinin, menkul ve gayrimenkul tüm mallarının akıbetini düzenleyen kişiye miras bırakan denmektedir. “Vefat eden, müteveffa, muris’’ terimleri de sıklıkla kullanılmakta olup, miras bırakanla aynı anlama gelmektedir. Mirasın intikali ile terekeye sahip olan kimselerin, bu intikal sonucunda iktisap ettikleri haklara miras hakkı , bunun dışında miras bırakanın ölümü veya gaipliğine karar verilmesi üzerine terekesi üzerinde terekede hak sahibi olan kişiye “mirasçı” denmektedir.

Miras Hukuku ve Miras Hukuku Terimleri

Hukukumuzda mirasçılar mirasçı yasal ve atanmış mirasçı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

Yasal Mirasçı: Bir kimsenin vefatından sonra geride bıraktığı menkul, gayrimenkul mallar ve diğer haklar, aksine düzenleme yapılmadıkça bu kişinin yasal mirasçılarına kalmaktadır. Yasal mirasçıların kimler olduğu ve bu kişilerin miras payları bizzat Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna göre yasal mirasçılar; miras bırakanın kan hısımları, evlatlık ve altsoyu ile sağ kalan eştir. Dolayısıyla miras bırakanın; çocukları, torunları, anne ve babası, büyük anne ve büyük babası, evlilik dışı hısımları, sağ kalan eşi, evlatlık ve nihayetinde miras bırakmaksızın ölmesi halinde devlet, yasal mirasçılardır.

Atanmış mirasçı: Miras bırakan kendi özgür iradesi ile mirasının bir kısmını veya tamamını belirli bir kişiye bırakırsa, bu kişiye atanmış mirasçı denmektedir. Diğer bir anlatımla atanmış mirasçı, miras bırakanın kendi tasarrufu ile mirasını bıraktığı kişidir. Atanmış mirasçılık, miras bırakan tarafından atanmış mirasçı lehine bir vasiyetname düzenlenmesi ile mümkün olacaktır.

Miras Hukukuna ilişkin düzenlemeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer almakta olup, taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkması durumunda bu kanuna ve Yargıtay içtihatlarına bakılması gerekmektedir.

Veraset İlamı – İntikal

Veraset ilamı, miras bırakanın ölümünün ardından mirasçılar tarafından edinilen, mirasçıları ve miras paylarını gösteren evraktır. Veraset ilamı ya da mirasçılık belgesi, noterden edinilebileceği gibi, Sulh Hukuk Mahkemelerinden de edinilebilir. Fakat ortada yabancılık unsuru olan aile bağları söz konusu ise veraset ilamı yalnızca Sulh Hukuk Mahkemelerinden edinilebilir. Noterden bu belgenin alınması mümkün olmaz.

Veraset ilamında mirasçılar ve mirasçıların miras payları gösterildiğinden, miras bırakanın terekesinin paylaşımında bu belge gerekecektir. Aksi bir anlaşma ya da durum yoksa intikaller de bu oran üzerinden yapılacaktır.

Veraset ilamı, aksi sabit olana kadar geçerlidir ve her zaman alınabilir. Örnek olarak ölüm anında çıkan veraset ilamı, daha sonra mirasçılardan birinin mirası reddetmesinin neticesinde yenilenebilir.

Veraset ilamının çıkarılmasının ardından mirasçılar, terekede bulunan taşınmazları intikal edebilirler. Bunun için öncelikle miras bırakan ile taşınmazın ilişiğinin kesilmesi gerekmektedir. Vergi dairesinde ödenecek veraset ve intikal vergisinin akabinde tapuda işlemler gerçekleştirilecektir. Mirasçılar taşınmazı el birliği mülkiyeti ile edinebilecekleri gibi paylı olarak da edinebileceklerdir. El birliği ile mülkiyette mirasçılar, taşınmazın tamamına herhangi bir oran olmadan hep birlikte sahiptirler. Taşınmaz üzerindeki tasarruf için herkesin rızası şarttır. Mirasçıların belli bir payı olmadığından, çok küçük bir kısımda dahi işlem yapamazlar. Paylı mülkiyette ise mirasçıların payları bellidir. Kendi payı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir fakat yasal olarak diğer paydaşlara tanınan ön alım hakkı olduğundan, payını satmak isteyen mirasçı öncelikle durumu diğer mirasçılara bildirmeli ve onlara teklif etmelidir. Aksi takdirde açılacak dava ile işlem iptal edilebilecektir.

Edinmeler öncesinde rayiç değerler alınmalı, emlak ve sair vergiler ödenmeli, tapuda gereken diğer işlemler yapılmalıdır.

Söz konusu intikal işlemleri, taraflarca bizzat yapılabileceği gibi yasal temsilciler ya da avukatlar vasıtası ile yapılabilecektir. Özellikle şehir dışı işlemleri, birkaç kurum arasında gidip gelme gibi durumlar bazen yorucu olabileceklerinden, uygulamada bir avukat vasıtası ile intikal işlemleri yapılabilmektedir.

Ceza Hukuku Avukatı

Ceza avukatı ekibimiz ceza hukuku konusunda edindikleri 25 yıllık tecrübe ve uzmanlık çerçevesinde, müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler. Ülkemizde ceza yargılaması Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile yapılmaktadır. Türk Ceza Kanunu cezaları belirlerken, Ceza Muhakemesi Kanunu ise yargılamanın usul ve prosedürlerinin nasıl olacağını gösterir. Ceza davalarına ilişkin olarak avukatlarımız; Şikayet dilekçesi ve eklerini hazırlamakta, Kollukta ve Savcılıkta ifade alınması sırasında hazır bulunmakta ve Ağır Ceza Mahkemelerinde sanık müdafi ve müşteki vekili olarak hizmet vermektedirler.

Ceza avukatlarımız ayrıca Sulh Ceza ve Asliye Ceza Mahkemelerinde sanık müdafi ve müşteki vekili olarak müvekkillerimizi temsil etmekte, savcılıklarca verilen takipsizlik kararlarına ve mahkemelerce verilen tutuklama kararlarına itiraz etmekte, temyiz dilekçesi hazırlamakta ve cezaevinde tutuklu ve hükümlü ziyaretleri yapmaktadırlar. Ceza hukukunda uzman avukatlarımız; Alkollü Araç Kullanma, Dolandırıcılık, Gümrük Kaçakçılığı, Güveni Kötüye Kullanma, Kredi Kartı Dolandırıcılığı, Mala Zarar Verme, Taksirle Yaralama ve Vergi Kaçakçılığı ile ilgili suçlamalarda ve ceza davalarında savunma hazırlamakta ve duruşmalarda müvekkillerimizi temsil etmektedirler.

Çalışma ve Oturma İzni

Çalışma ve oturma izni avukatı kadrosu Türkiye’de yaşamak ve çalışmak isteyen yabancıların ikametgah ve çalışma izinlerine ilişkin her türlü işlemi gerçekleştirmektedir. İstanbul çalışma ve oturma izni avukatı ekibimiz ikamet tezkeresi ve çalışma izni konusunda sahip oldukları deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler.

Oturma izninde yeni düzenleme ile 18 Mayıs 2015 tarihinden itibaren başvuru prosedürü tamamen değişmiştir. Başvurular İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından alınmaktadır. İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü‘ne linkinden ulaşabilirsiniz. Türk vatandaşı olmayıp da Türkiye’de oturmak için, vize süresi veya vize muafiyet süresi içinde oturma izni (residence permit) için başvuru yapmanız gerekmektedir. Yabancıların İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun‘a göre Türkiye’ye girişten itibaren 1 ay içinde ve herhangi bir işe girmeden bu başvurunun yapılması gerekmektedir. Türkiye’de kanuni kalış süresi hesaplanırken, yurda giriş tarihinden itibaren geriye doğru 180 gün içinde 90 günü aşmamış olma koşulu uygulanır.

Gayrimenkul Hukuku Avukatı

Gayrimenkul avukatı ekibimiz gayrimenkul hukuku ve gayrimenkul davaları konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler. Gayrimenkul sektörü ülkemizde son yıllarda en hızlı gelişme gösteren sektörlerden biridir ve hukuk büromuz gayrimenkul bir başka değişle taşınmaz hukuku konusunda her türlü konuda danışmanlık yapmaktadır.

Akkaş Hukuk Bürosu müvekkillerinin kat karşılığı inşaat sözleşmeleri hazırlanması, tapu iptal ve tescil davaları açılması ve takibi, ipotek tesisi, ipoteğin paraya çevrilmesi konularının takibi, İntifa hakkı, geçit hakkı, ayni haklara ilişkin ihtilafların çözümlenmesi, kentsel dönüşüm hukuku, ruhsatlandırma ve imar durumu belirlenmesi hizmetleri, müteahhitlik, tedarik, taşeronluk ve benzeri inşaat hizmetlerine ilişkin sözleşmeler, kat mülkiyeti ve irtifakı kurulumu, ön satış ve kiralama sözleşmeleri, yönetim planı uygulamaları ve tapuya şerhlerinin yapılması işlemlerinin her türlü aşamasında danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

İcra Hukuku Avukatı

İstanbul  icra avukatı olarak müvekkillerimizin alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi konularında hizmetindeyiz. İcra avukatlarımız icra takibi hazırlanması ve takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davalarının açılması ve takibi, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davaları, yedieminliği suistimal davalarının açılması ve takibi, itirazın iptali veya kaldırılması davalarının hazırlanması ve takibinde şahıs ve kurumsal müvekkillerimize temsil ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

İstanbul icra avukatı ekibimiz icra hukuku ve icra davaları konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler. Ticari hayatta, ticari işlemlerden kaynaklanan alacakların tahsili ve bunun yanı sıra şirketlerin ekonomik zorluğa düşerek konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvurmaları sık rastlanan hukuki konulardan biridir. Akkaş Hukuk Bürosu bu konuda uzman icra avukatı ile hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkur takipler neticesinde tahsilatların yapılması ve ekonomik sıkıntı içinde olan şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında aktif olarak faaliyet göstermektedir.

İş Hukuku Davaları Avukatı

İş hukuku avukatı kadromuz iş hukuku ile ilgili her türlü konuda; işçi ve işveren arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi, hizmet sözleşmelerinin hazırlanması, işe alma ve işten çıkarmaya ilişkin usullerin oluşturulması, performans değerlendirme ve insan kaynakları yönetimi konusunda hukuki destek sağlanması, işçi ve işveren arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesi konularında hukuki danışmanlık yapmaktadır.

Dünyanın var oluşundan bugüne kadar hemen hemen her dönemde insanlar çeşitli şekillerde ve statülerde kendi geçimlerini sağlamak için çalışmıştır. Ancak Sanayi Devrimi ile beraber fabrika sahiplerine bağlı olarak çalışan işçilerin sayısı hızla artmış, toplumda ‘işçi sınıfı’ olarak adlandırılan yeni bir kesim oluşmuştur. Bu dönemde kadın ve çocuklar sanayide acımasızca kullanılmış, işçiler günde 14 saat gibi ağır çalışma koşullarına maruz kalmıştır. Tüm bu zorluklara karşı işçi kesim birleşmiş, kendi haklarını aramaya başlamış ve zaman içerisinde işçileri ve işçi haklarını koruma amacıyla İş Hukuku oluşturulmuştur.

İş, işçi, işveren gibi konuları ele alan, işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi inceleyen ve bu konuda ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkları düzenleyen hukuk dalına İş Hukuku denir.

İş Hukuku kendi içerisinde Bireysel İş Hukuku ve Toplu İş Hukuku olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bireysel İş Hukuku; işçi ve işveren arasındaki sözleşmelerin yapılması, asgari ücret, çalışma süreleri, izin hakları, sözleşmenin feshi ve tazminat gibi konuları incelemektedir. Toplu İş Hukuku ise; sendikaların kuruluşunu, faaliyetlerini, toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını, grev ve lokavta gidilmesi şartları incelemektedir.

İş hukuku her ne kadar çalışma ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalı olsa da, her çalışma ilişkisi bu hukuk dalı kapsamda değerlendirilmez. Zira İş Hukukunun kapsamına sadece; işçi statüsünde iş görenler ile bunları çalıştıranlar girmektedir. Bu bakımdan kanunda yapılan işçi ve işveren tanımları büyük önem arz etmekte olup, aradaki uyuşmazlığa hangi hukukun uygulanacağının bulunmasında önemli rol oynamaktadır.

İş Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıklar ve Uygulanacak Kanunlar

İş hukukuna ilişkin düzenlemelerin asıl olarak 4857 sayılı İş Kanunu’nda bulunmaktadır. Dolayısıyla bir hukuki uyuşmazlığın olması durumunda ilk olarak bu kanuna bakılması gerekmektedir. Bunun dışında; 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu‘nda, 854 sayılı Deniz İş Kanunu‘nda, 5953 sayılı Basın İş Kanunu‘nda, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu … gibi kanunlarda iş hukukuna ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Bu kanunlar daha özel nitelikli kanunlar olup, bu kanunların alanına giren uyuşmazlığın bulunması durumunda ilgili kanunun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bazı hallerde 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun da uygulanması söz konusu olmaktadır.

Kira Hukuku Avukatı

İstanbul kira hukuku avukatı kadromuz kira bedellerini artırmak için kira tespit davası, kiranın ödenmemesi nedeniyle tahliye davası, ihtiyaç nedeniyle kiracının tahliyesi, işyeri ve konut kira sözleşmesi hazırlanması, tahliye taahhüdü hazırlanması ve ihtiyaç sebebiyle tahliye, kiraya verenin kiralanan konut veya işyerini tahliye ettirmesi veya konutun veya işyerinin yeniden inşası nedeniyle tahliye hallerinde meydana çıkan uyuşmazlıklarda danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir. İstanbul kira hukuku avukatı ekibimiz kira hukuku ve kira davaları konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler.

Türkiye’de Kira Hukuku

Ülkemizde 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Türk Borçlar Kanunu, 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırmıştır. Bunun sonucunda da 1 Temmuz 2012 tarihinden önceki kira sözleşmeleri fiil ve işlemlerine eski kanun, bu tarihten sonraki fiil ve işlemlere ise 6098 Sayılı kanun uygulanmaktadır. Ancak temerrüt, sözleşmenin sona ermesi ve tahliye konularında yeni Borçlar Kanunu uygulama alanı bulacaktır. Kira kontratlarının 1 Temmuz 2012 tarihinden önce mi sonra mı hazırlandığı konusu bu sebeple önem kazanmıştır.

Miras Hukuku Avukatı

Miras Hukukuna ilişkin düzenlemeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer almakta olup, taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkması durumunda bu kanuna ve Yargıtay içtihatlarına bakılması gerekmektedir. İstanbul miras avukatı kadrosu vasiyet ve miras sözleşmelerinin düzenlenmesi, veraset ve intikal işlemlerinin yürütülmesi, mirasın reddi, tasarrufların iptali, tereke tespiti, izale-i şüyuu, ecri misil, vakıf kurulması ve benzer diğer miras uyuşmazlık ve davalarına ilişkin temsil ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadırlar.

İstanbul miras avukatı ekibimiz miras hukuku konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde; miras hukuku ile ilgili davalarda, veraset ilamı alınması, vasiyetname düzenlenmesi, vasiyetnamenin iptali, tenkis davası açılması, mirastan feragat sözleşmesi hazırlanması, mirasçılık belgesinin iptali davası, mirasın reddi davası açılması, muris muvazaası davaları açılması, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, veraset ve intikal işlemleri, veraset vergisi, izaleyi suyu davası, ortaklığın giderilmesi davalarında müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler.

Sağlık Hukuku Avukatı

İstanbul sağlık hukuku avukatı ekibimiz sağlık hukuku konusunda edindikleri 25 yıllık tecrübe ve uzmanlık çerçevesinde, ilaç Hukuku alanında, ilaç ve sağlık sektöründe faaliyet gösteren ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme imalatçısı şirketler, hastaneler ve diğer sağlık kuruluşlarına danışmanlık ve avukatlık hizmetleri verilmektedir. Özellikle ilaç şirketlerinin ilaç hammaddelerine ve üretim, dağıtım, distribütörlük, klinik araştırmalarına ilişkin sözleşmelerinin hazırlanması, düzenlemesi konularında hukuki destek verilmektedir. Sektörle ilgili olarak ilaç patentleri ve markalardan doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların takibi yapılmakta, buna ek olarak patent ve marka tescil işlemleri de yürütmektedir.

Türkiye’de Sağlık Hukuku

Sağlık hukuku, son yıllarda uygulaması gözle görülür şekilde artan bir dal olarak genellikle tıbbi operasyonlardan kaynaklanan olumsuzlukları incelemektedir. Sağlık hukuku bakımından karşılaşılan davaların büyük çoğunluğu hatalı tıbbi müdahale iddiaları ile açıldığından incelenmesi gereken husus hatalı bir tıbbi müdahalenin var olup olmadığıdır.

Bu bakımdan sağlık hukukunun temel konularından birini malpraktis-komplikasyon ayrımı oluşturmaktadır. İlgili sağlık görevlilerinin malpraktisin varlığı halinde sorumlu olacakları kabul edilirken, komplikasyonların varlığı halinde ise sorumlu olmayacakları kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu uyuşmazlıklar bakımından temel ayrım, hangi durumlarda malpraktis, hangi durumlarda komplikasyon oluştuğu noktasındadır.

Sağlık Hukuku Avukatı

Sağlık Hukuku Avukatının Önemi

Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahalenin ve operasyonun varlığına rağmen oluşabilecek, bu ihtimalin tıp çevreleri tarafından kabul edildiği ve her türlü önleme rağmen önlenemez şekilde ortay çıkan zarar olarak tanımlanabilir. Komplikasyonun varlığı açısından tıbbi standartlara uygun bir müdahalenin varlığı şarttır; hekim uygun müdahaleyi yapmıştır. Ancak ortada istenmeyen bir sonuç doğmuştur. Bu sonucun doğma ihtimali de düşük de olsa tıbbi çevrelerce kabul edilmiştir.

Komplikasyon durumunda sağlık çalışanının sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilir. Zira ortada bir kusur yoktur, sonuç istenmeden ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla hekimler için kabul edilen kusur sorumluluğunun bir görünümü olarak hekim, sonuçtan sorumlu olmayacaktır.

Ortada eğer deneyimsizlik, ihmal ya da özensizlik söz konusu ise komplikasyondan söz edilemez. Burada artık tıbbi malpraktis söz konusu olacaktır. Malpraktis, Türk Tabipler Birliği nezdinde bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle oluşan zarar olarak tanımlanmıştır. Malpraktis durumunda ilgili hekimin sorumluluğu söz konusudur.

Yukarıda da bahsedildiği üzere sağlık hukuku gerek olayların medyaya yansıması gerekse de bireylerin bilinçlenmesi nedeniyle oldukça bilinen ve her gün bilinilirliği artan bir dal olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla uyuşmazlığın her iki tarafının da kendisini iyi bir şekilde ifade etmesi önemlidir.

Sağlık Hukukunda Hekimin Sorumluluğu

Hatalı ameliyat ve operasyonlar nedeniyle hekimin sorumluluğu, sağlık hukukunda önemli bir konuyu teşkil etmektedir. Sağlık hukuku bakımından hekimin sorumluluğuna gidilebilmesi için hekimin bir kusurunun bulunması gerekmektedir. Kusur yoksa sorumluluk da yoktur. Sağlık hukukunda hekimin kusuru bulunmadığı halde meydana gelen olumsuzluklara komplikasyon adı verilmektedir. İşte ortada bir komplikasyon yoksa hekim de sorumlu olmayacaktır.

Hekimin, hastasına karşı birtakım borç ve yükümlülükleri bulunmaktadır.

Sadakat Borcu: Doktorun, hastanın çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutması, hastaya güven vermesi, ona karşı dürüst davranması, aldatmaması şeklinde tanımlanabilir.

Sır Saklama Borcu: Hekim, hastanın menfaatine olarak yorumlanabilecek her türlü hususta hastanın çıkarlarını korumalı, kişisel bilgi ve belgeleri hastanın rızası olmaksızın paylaşmamalıdır.

Özen Borcu: Hekim, her türlü işlem ve müdahalesinde en azından ortalamanın üstünde bir dikkat ve özenle hareket etmeli, kendi işini görüyormuşçasına davranmalıdır. Hastayı ve bedenini iyi tanımalı, sorunu iyi bir şekilde tespit etmeli, hastaya en uygun çözümü sunmalıdır. Gerçekleştirdiği her işlemde şeffaf olmalıdır.

Türkiye’de Sağlık Hukuku ve Malpraktis

Yukarıda belirtilen hususları istemeden de olsa ihlal eden hekimin hatalı bir müdahalesi sonucu bir zarar ortaya çıkıyorsa bu durumda malpraktisten söz edilir ve hekim bu davranışından sorumlu olur. Malpraktis durumunda hekime karşı açılabilecek birtakım davalar ve girişimler söz konusu olabilir.

Hekime karşı tazminat davası: Hekimin hatalı müdahalesi sonucunda bir zarar oluşmuşsa, zarara uğrayan hasta zararlarını hekime karşı açacağı bir dava ile talep edebilecektir. Bu davada zarara uğrayan kişi maddi zararlarını da manevi zararlarını da talep edebilir. Doktora karşı açılacak davalar bakımından doktorun kusuru, zarar, haksız müdahale ve zararın müdahale sonucu oluştuğu (illiyet bağı) hasta tarafından ispat edilmelidir.

Hekime karşı ceza davası: Hekimin yukarıda açıklanan yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda ortaya çıkacak sonuca ve hekimin ihlalinin niteliğine göre kasten öldürme, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama, taksirle öldürme, taksirle yaralama suçları oluşabilecektir. Ceza sorumluluğu için hastanın ilgili makamları suçtan haberdar etmesi gerekmektedir.

Hekimin sorumluluğu bakımından hastanın kendini iyi bir şekilde ifade etmesi önemlidir. Zira aynı harekete farklı sonuçlar bağlanabilecektir. Diğer bir anlatımla bir hareket bazı durumlarda suç/ihlal, bazı durumlarda ise hukuka uygun bir hareket olarak görülebilecektir. Dolayısıyla işlemlerin bir avukat vasıtasıyla gerçekleştirilmesi önemlidir.

Türkiye’de Malpraktis Davaları

Hasta, haklarını ayrıntıları ile bilmeli, herhangi bir olumsuzlukla karşılaştığında hangi prensip ve sıra ile hareket edeceğinin bilincine varmalıdır. Gerçekleştirdiği işlemler bakımından rızasının sağlıklı olmasını önemsemeli, her türlü işleminden önce bilgilendirilme hakkından yararlanmalıdır. Önleyici olarak başvuracağı bu yollara rağmen bir zararın oluşması durumunda da vakit kaybetmeksizin profesyonel bir şekilde davranmalı, usuli adımları iyi takip etmelidir. Zira bir zararın oluşması önlenemediyse de etkileri ortadan kaldırılabilir, hasta az da olsa karşılığını alabilir.

Sağlık çalışanları bakımından da durum farklı değildir. İlk etapta herkesin iyiniyetli sayılması hukuki bir karinedir, esastır. Ancak ne yazık ki herkes iyiniyetli değildir. Bu bağlamda hakkını gerçekten arayan iyiniyetli bireyler olabileceği gibi durumu suiistimal eden, kendi ihlali ile kendine hak menfaat sağlamaya çalışan bireyler de olabilir. Bu durumda da hekimin kendisini savunması zaruridir. Bu savunmanın temelinde genellikle kendisine atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı savunması yer alır.

Dolayısıyla her iki taraf bakımından etkili bir biçimde iddianın yöneltilmesi ya da savunmanın yapılması menfaatler bakımından önemlidir. Tüm müdahale ve tedavi sonrası süreç hekim tarafından iyi bir şekilde yönetildiği halde hekim tavsiyelerine uymadığı için zarar gören ve kötüniyetli bir şekilde taleplerini yönelten hastalar olabilir. Aynı şekilde hastanın sağlıklı rızasını almayan, özensizlik ya da ihmalinin üstüne örtmeye çalışan bir hekim de söz konusu olabilir. Her iki ihtimalde de haklı yanın sadece haklı olması yeterli değildir. Ayrıca hakkını da etkili bir şekilde yöneltmesi gerekmektedir.

Yukarıda kısaca belirtilen süreçlerde istenmeyen ve hakkaniyetli olmayan sonuçların ortaya çıkmaması için profesyonel bir yardım önemlidir.

Ticaret Hukuku Avukatı

İstanbul ticaret hukuku avukatı kadromuz Türk ve yabancı sermayeli şirket kuruluşları ve buna bağlı olarak her alanda ortaklık sözleşmelerinin tanzimi ve söz konusu şirketlere hukuki alanda danışmanlık hizmeti verilmesi konusunda danışmanlık yapmaktadır. İstanbul ticaret hukuku avukatı ekibimiz ticaret hukuku ve ticari davalar konusunda edindikleri 25 yıllık deneyim ve bilgiler çerçevesinde, müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler.

Avukatlarımız ticari avukat nitelikleriyle şirketler hukuku avukatı işlemlerinin yerine getirilmesi, şirketlere yönelik sağlıklı bir hukuki altyapının oluşturulması, şirket kuruluşu, karar verme ve uygulama süreçlerinde hukuki destek sağlanması sürecinde müvekkillerimizin yanındadırlar. Ayrıca birleşme ve devralmalar avukatı olarak birleşme ve devralma işlemleri ve sözleşme hukuku avukatı olarak her türlü ticari sözleşmenin düzenlenmesi, incelenmesi ve kurumsal hukuki danışmanlık hizmetleriyle kurumsal müvekkillerimizin hizmetindedir.

İcra Avukatıyız

Günümüzde insanlar iş, kişisel ihtiyaç gibi çeşitli sebeplerle başka kişi ve kurumlarla borç ilişkisi içerisine girmektedir. Ancak bazı durumlarda borçlular borçlarını ödeyememekte veya ödememektedir. Bu nedenle alacağını elde edemeyen alacaklılar çeşitli mağduriyetler yaşamakta ve alacağını bir şekilde tahsil etmek için çeşitli arayışlara girmektedir.

Alacaklıların borçlarını zamanında ve rızası ile yerine getirmeyen borçlulara karşı; alacaklarına nasıl kavuşacağı düzenlenmiş, bu hukuk dalına da İcra ve İflas Hukuku adı verilmiştir. İcra hukuku; alacaklının talebi üzerine borcunu ödemeyen borçlunun varsa taşınır ve taşınmaz mallarına ve diğer haklarına, devlet zoruyla el konulmasını ve bunların satılarak paraya çevrilmesi yoluyla alacağını tahsil etmesini düzenlemektedir. İflas Hukuku ise; iflasına karar verilen bir borçlunun bünyesindeki haczedilebilen taşınır, taşınmaz tüm mal varlığının ve haklarının, icra yoluyla paraya çevrilerek, alacaklının alacağını tahsil etmesini sağlayan takip yoludur.

İcra İflas Hukukuna ilişkin hükümler 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nda bulunmaktadır. Bu kanunda icra ve iflasa ilişkin çeşitli takip yolları, bunların süreleri ve işletilecek prosedürler ayrı ayrı düzenlenmiştir.

İhtiyati Haciz Davası Nedir?

İhtiyati haciz, borçlunun alacaklıdan mallarını kaçırması ihtimaline karşı öngörülmüş bir tedbirdir2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nda 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Ödeme emri gönderilerek icra takibine geçilmesi durumunda, kötü niyetli borçlunun hile ile mal kaçırması söz konusu olabilmektedir. Bundan dolayı alacağı kambiyo senedi, (Çek, Senet) fatura, sözleşme gibi bir belgeye bağlı olan alacaklının, kötü niyetli borçlulara karşı bu yola başvurma imkânı vardır. İhtiyati haciz, vadesi gelmiş borçların yanında, şartlarının oluşması halinde vadesi gelmemiş bir borçtan dolayı da istenebilir.

Vadesi Gelmiş Borçlarda İhtiyati Haciz

Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun taşınır taşınmaz mallarını ya da üçüncü kişilerdeki alacaklarını ihtiyaten haczettirebilir. Alacaklının vadesi gelmiş bir alacak için ihtiyati haciz istemesi temel kuraldır. Çekte vade söz konusu olmadığından bankaya ibraz edilen çekin karşılığı yoksa ihtiyati haciz istenebilir.

Senette ise vadesi geldiğinde ihtiyati haciz istenebilir. Alacak bir sözleşmeden doğuyorsa ve borcun vadesi sözleşmede kararlaştırılmışsa, bu vadenin geçmesiyle diğer şartların varlığı halinde ihtiyati haciz istenebilir. Banka kredilerinde hesap kesimiyle kredi muaccel hale gelir ve ihtiyati haciz istenebilir.

Vadesi Gelmemiş Borçlarda İhtiyati Haciz

Vadesi gelmemiş bir para borcu olması durumunda aşağıdaki haller mevcutsa ihtiyati haciz istemek mümkündür.

  • Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
  • Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa
    veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;

Yukarıda sayılan iki halden birinin olması durumunda buna dayanılarak alınan ihtiyati haciz kararı, muaccel olmayan borcu muaccel hale getirir. Muacceliyet sadece borçlu bakımından olup, kefil ve garanti verenler yönünden değildir.

İcra Avukatı

İstirdat Davası

İstirdat davası açılması için ilk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır. Borçlunun, ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmiş olmasına karşın itirazının kesin kaldırılması nedeniyle, kesinleşmiş olan icra takibi dolayısıyla, bu parayı gerek nakden, gerek malların haczedilip satılması suretiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir.

İstirdat davasının açılmasının ikinci şartı ise, maddi hukuk bakımından, aslında borçlu olmadığı bir parayı cebi icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır. Borçlar Kanunu‘nun 62. maddesinin aksine, burada davacı (borçlu), yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup; bu parayı hataen, kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; istirdat davasının, borç olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1(bir) yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir. Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan; taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece re’sen göz önüne alınır. Eş söyleyişle Mahkemenin, yargılamanın her aşamasında hak düşürücü süreyi kendiliğinden dikkate alması ve kanunda öngörülen bir yıllık dava açma süresini geçiren borçlunun açtığı istirdat davasını reddetmesi gerekir.

Menfi Tespit Davası

Menfi tespit kelime anlamı olarak olumsuz tespittir. Hukuk içerisindeki anlamı ise “borçlu olunmadığını tespiti” dir. Bu davaya “Borçtan Kurtulma” davası da denebilir. Menfi tespit hukukumuzda sıkça başvurulan bir dava yoludur. Bu dava türünde birçok farklı ihtimal vardır.

İcra Takibinden Önce ve Sonra Açılan Menfi Tespit Davaları

Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. Maddenin ilk bölümünde icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açılabileceği belirtilmiştir. İkisi arasındaki fark ise icra takibinden önce %15 teminat ile icranın durması yönünde tedbir kararı alınabilirken icra takibinden sonra icra dosyasının borcunun tamamen kapatılması ve bundan sonra %15 teminatla tedbir kararı alınabileceği noktasıdır. Eğer borçlu kişi menfi tespit davası açmasına rağmen tedbir kararı almamışsa ve borcu ödemişse mahkeme borcun ödendiğini öğrendiği andan itibaren davaya ödenmiş bedelin geri alınması anlamındaki “İstirdat Davası” şeklinde bakacaktır.

Menfi Tespit Davası Zamanaşımı Süresi

Takibe itiraz etmemiş veya itirazı kaldırılmış olan borçlu eğer borcu ödemiş ise ödediği tarihten itibaren 1 sene içerisinde genel mahkeme de dava açarak bu paranın geri alınmasını istemelidir. Aksi halde zamanaşımı söz konusu olacaktır.

Menfi Tespit Davası Yetkili Mahkeme

Madde yetkili mahkemeyi menfi tespit ve istirdat davaları yönünden takibin yapıldığı icra dairesi veya davalının ikamet adresinin bağlı olduğu mahkemede açılabileceğini belirtmiştir. Davada ispat yükü ise borçlu olmadığını veya borcu haksız yere ödediğini iddia eden borçluya aittir.

Menfi Tespit Davasında Görevli Mahkeme

Menfi tespit davalarına ilişkin görev konusunda kanunda ayrıca bir hüküm konulmamıştır. Bu sebeple açılacak davanın içeriğine göre görevli mahkeme belirlenecektir. Mesela eğer Kira Alacağından Kaynaklanan Menfi Tespit Davası ise kira alacaklarına sulh hukuk mahkemesinde bakılması sebebiyle görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleri olacaktır. Kambiyo Senetlerine dayalı bir alacak ise yetkili mahkeme dava bedeline göre Sulh Hukuk veya Asliye Hukuk Mahkemesi olacaktır.

Menfi Tespit Davası Harç

Menfi tespit davalarında uygulanacak harç oranı nispidir. Yani bedel üzerinden belirlenecektir. Bu bedel ise menfi tespit davasında talep edilecek borçlu olmadığı beyan edilen bedeldir. Harç oranları buna bedel üzerinden binde 68,31 üzerinden hesap edilecektir.

Menfi Tespit Davasında Teminat

Menfi tespit davasının açılma zamanına göre icranın durdurulmasına teminat belirleneceğini belirtmiştik. Menfi tespit davaları ile ilgili kanun maddelerinde teminat için alt sınır belirtilmiş fakat üst sınır mahkeme takdirine bırakılmıştır. Uygulamada ise mahkemeler kanunda belirtilen alt sınır üzerinden teminat belirlemektedir. Bu sebeple icra takibinden önce açılmış menfi tespit davalarında alt sınır olan dava bedelinin %15’i üzerinden teminat miktarı belirlenecektir.

İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında ise öncelikle icra takibine konu borcun tüm ferileri ile birlikte tamamen ödenmesi istenecek sonrasında %15 teminat ile ödenen bu paranın alacaklıya dava sonuna kadar ödenmemesi yönünde tedbir kararı verilecektir. Dava sonucunda borçlu davayı kazanırsa icra dosyasında yatırdığı parayı ve teminatını geri alabilecektir. Fakat davayı kaybeder ise hem icra dosyasına yatırdığı bedeli geri alamayacak yatırdığı bedelin üzerinde faiz vb. masraflar çıkarsa bunları da ödemek zorunda kalacaktır. Teminatı ise mahkeme kötüniyet tazminatına hükmettiği takdirde haksız olduğu için geri alamayacaktır.

İcra Hukukunda Takip Türleri

Türk Hukuku’nda borcun tahsili için alacaklı tarafından başvurulacak olan takibin türü; alacaklının elinde bulunan belgenin türüne ve niteliğine göre değişkenlik göstermektedir. Buna göre farklı hukuki durumlar için farklı takip yolları oluşturulmuş, bunlardan her biri için farklı prosedürler, süreler öngörülmüştür.

Alacağını elde edemeyen alacaklının başvurabileceği genel takip yollarını ilamlı ve ilamsız takip yolu olarak sıralayabiliriz.

İlamsız icra takibi: Elinde kambiyo senedi (bono, poliçe, çek) ya da ilam (mahkeme tarafından verilen karar) gibi belgeleri bulunmayan alacaklının alacağını elde etmek için başvurduğu takip yoluna ilamsız icra takibi denmektedir. İlamsız icra takibinin konusu para ve teminattır. Dolayısıyla çocuk teslimi, menkul teslimi, taşınmazların tahliye ve teslimi gibi konusu para olmayan alacaklar hakkında ilamsız icra takibi yapılamamaktadır.

Bu takip yolu ile mahkemeden karar alınmadan icra dairesine başvurularak borçluya karşı takip başlatılır. Takip başlatıldıktan sonra borçluya ödeme emri gider ve borçluya 7 gün içerisinde ödemesi veya itiraz etmesi bildirilir. 7 günlük süre içerisinde itiraz edilmezse ve ödeme yapılmazsa, takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesi ile beraber icra hukukundaki diğer aşamalar (sorgu, haciz, satış…) işletilebilir hale gelmektedir.

Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takip

Borçlu ile alacaklı arasındaki ilişki bir kambiyo senedine dayanmakta ise yani alacaklının elinde bono, poliçe veya çek varsa, bu durumda alacaklı borçlusunu kambiyo senetlerine özgü haciz veya iflas yolu ile takip edebilecektir.

Alacaklının elinde kambiyo senedi niteliğinde bir belge varsa bu takip yoluna başvurmakta büyük avantajları vardır. Zira bu takip yolunda süreç, diğer takip türlerinden daha hızlı ilerlemektedir. Çünkü kanunumuz burada borçlunun borcunu ödemesi için veya itiraz etmesi için süreleri daha kısa tutmuştur. Buna göre alacaklı tarafından kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılması durumunda, borçlunun borcunu 10 gün içerisinde ödemesi veya 5 gün içerisinde itiraz etmesi gerekmektedir. Aksi halde borçlu hakkında başlatılan takip kesinleşecek, kişi hakkında icra prosedüründeki diğer işlemlere geçilebilecektir.

Rehnin Paraya Çevrilmesi Yolu ile Takip

Rehin hakkı, borçlunun borcunu garanti altına almak için onun taşınır, taşınmaz malı üzerinde veya başka bir hakkı üzerinde kurulan, borcunu ödememesi halinde alacaklıya o hakkı paraya çevirip, elde edilen meblağdan alacağını karşılama hakkı veren bir haktır. (İpotek, hisse rehni, banka ipoteği, taşınır rehni gibi rehin türleri buna örnek olarak verilebilir.)

Bir alacak rehinle teminat altına alınmışsa bunun artık rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ile takip edilmesi zorunludur. Zira bu husus İcra ve İflas Kanunu’nun 45. maddesinde ‘Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir.’ denmek suretiyle belirtilmiştir.

Türkiye’de Kira Hukuku

Ülkemizde 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Türk Borçlar Kanunu, 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırmıştır. Bunun sonucunda da 1 Temmuz 2012 tarihinden önceki kira sözleşmeleri fiil ve işlemlerine eski kanun, bu tarihten sonraki fiil ve işlemlere ise 6098 Sayılı kanun uygulanmaktadır. Ancak temerrüt, sözleşmenin sona ermesi ve tahliye konularında yeni Borçlar Kanunu uygulama alanı bulacaktır. Kira kontratlarının 1 Temmuz 2012 tarihinden önce mi sonra mı hazırlandığı konusu bu sebeple önem kazanmıştır.

Kira Sözleşmeleri Hakkında

Kullanma ve yararlanma hakkı veren ve iki taraflı borç yükleyen bir sözleşme olan kira sözleşmesi uygulamada çok sık olarak kullanılmakta ve beraberinde de birçok hukuki sorun getirmektedir. Konut ve çatılı iş yeri kiraları gibi bildiğimiz kiralar dışında, finansal kiralamalar, filo kiralaması, ürün hasılat kirası gibi çok çeşitli kira sözleşmeleri bulunmaktadır.

Konut Ve İşyeri Kira Sözleşmelerinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kira sözleşmesi, herhangi bir şekil şartına bağlı olmaksızın sözlü olarak da yazılı olarak da yapılabilmektedir ancak doğabilecek hukuki uyuşmazlıklarda kira sözleşmesinin varlığının ve şartlarının ispatı açısından yazılı olarak yapılmasında fayda vardır. Bununla birlikte kira sözleşmelerinin noter huzurunda imzalanması ve noterlikçe bu imzaların tasdik edilmesi tarafların daha sonra imzalarını inkar etmesinin de önüne geçecektir. Kiracı açısından kiracılık haklarını 3. Kişilere karşı garanti altına alabilmesi açısından kira sözleşmesinin tapuya şerh edilmesi oldukça faydalı olacaktır.

Kira sözleşmesinde evin mevcut durumu, demirbaşların listesi ve durumları, mutlaka belirtilmelidir. Aidat, faturalar (elektrik, su, doğalgaz vb.) ve kira sözleşmesine ilişkin doğacak masrafların (damga vergisi vb.) kim tarafından üstleneceği mutlaka belirtilmelidir. Depozito ve yapılan bilumum diğer masrafların bedelleri mutlaka kira sözleşmesine yazılmalıdır. Kira sözleşmesinde sonraki dönemlere uygulanacak kira artışı belirlenmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Ödemelerin ne zaman ve ne şekilde yapılacağı ve kira bedeline ilişkin bilgiler net bir şekilde sözleşmede belirtilmelidir.

Kira Tespit Davası

Kira sözleşmesinin sona erdiği her dönemde karşılaşılan en önemli sorun bu yeni döneme uygulanacak kira bedelinin ne kadar olacağı hususudur. Kira tespit davası, mevcut ödenen ve piyasadan düşük kalan kira bedelinin, rayiç bedeli yansıtmadığı hallerde açılan bir dava türüdür. Kira tespit davasının amacı düşük kalan kira bedelinin güncellenmesidir.

Taraflar kira bedeli üzerinde anlaşmaya varamadıklarında, uygulanması gereken hukuki çözüm taraflardan birinin mahkemeye başvurarak kira tespit davası açmasıdır. Kira tespit davası açılması neticesinde; Hakim, Borçlar Kanununda belirtilen şartlara uygun olarak kiralanan malın cinsini ve o bölgedeki emsal kira bedellerini inceleyerek kiranın düşük olması durumunda artırma, kiranın yüksek olması durumunda düşürme kararı gibi hakkaniyete uygun bir karar verecektir.

Kira Hukuku Avukatı

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kiracıyı koruyan yapısı gereği, kiracının tahliyesi, belirli şartların varlığına tabi olması ve dava açma süreleri ve diğer usuli birçok hususu barındırması nedeni ile mutlaka bir avukat ile çalışılması gereken bir işlemdir. Aksi halde davanız usulden veya esastan ret olabilecektir. Bu durum da, evinizde veya işyerinizde fazladan süre hakkı olmadan oturan kiracının bir de ret olan dava süresi boyunca oturması ve ek olarak yeni açacağınız dava süresi boyunca da oturmaya devam edebilmesine sebebiyet verebilecektir. Ayrıca Yeni Borçlar Kanunu ile geçici maddeler konularak bazı maddelerin yürürlük tarihi sonraki yıllara bırakılmıştır. Bu bakımdan uzman bir kira hukuku avukatı ile çalışılması gerekmektedir.

Kiracının Tahliyesi Sebepleri

  • Ödenmeyen Kira Bedeli
  • Yazılı Tahliye Taahhüdü Alınması
  • Kiralayanın Konut ve İşyeri İhtiyacı
  • Taşınmazın Yeniden İnşası
  • Kira Akdinin 10 Seneyi Doldurması
  • Haklı Sebeple 2 İhtar Yapılması

Tahliye Davalarında Dava Açma Süresi

Bahsedilen dava türlerinde neredeyse her biri için farklı dava açma süreleri belirtilmiştir. Belirtilen dava açma süresinden önce veya sonra dava açtığınızda dava ret olacaktır. Bu durumda davada haklı olmanız bir anlam ifade etmez zira esas incelemesine geçmeden usulden ret olacaktır. Bundan sonra yeniden dava açmak için bir sonraki dava açma süresini beklemek durumunda kalabilirsiniz ki bazı durumlarda bu 6 ay veya 1 yıl sonrayı bulabilmektedir. Bu bakımdan kiracı tahliyesi konusunda uzman bir avukat veya hukuk bürosu ile çalışmanız mantıklı olacaktır.

Kiracıyı Çıkarmak Ne Kadar Sürer?

Kiracıyı çıkarma süresi hangi yolun izleneceğine göre değişkenlik göstermektedir. Ancak belirtmek gerekir ki tahliye işlemlerine başlamadan bu süre hiç başlamamaktadır. Dolayısı ile kiracıyı çıkarmak istiyorsanız bir an önce işlemlere başlamak esasen kiracıyı tahliye etmek için en hızlı yoldur.

İstanbul Hukuk Bürosu için Bize Ulaşın

İstanbul’da çalışmalarına devam eden Akkaş Hukuk ve Avukatlık Bürosu’na ve İstanbul hukuk bürosu için avukat kadromuza İletişim sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

error: Content is protected !!